İçeriğe geç

Aşk acısına psikolog iyi gelir mi ?

Aşk Acısı ve Düzen: Bireysel Bir Yara mı, Siyasal Bir Mesele mi?

Bazen insanın içi yanar ve bunun nedenini sadece “kalp”le açıklarız. Oysa biraz durup baktığımızda, bu acının hangi ilişkiler içinde üretildiğini, hangi beklentilerle büyütüldüğünü ve hangi sessizliklerle derinleştiğini görürüz. Aşk acısı dediğimiz şey, yalnızca iki kişi arasındaki bir kopuş değildir; normların, güç ilişkilerinin ve bize “nasıl sevmemiz gerektiğini” fısıldayan düzenin içinden geçer. Bu yüzden “Aşk acısına psikolog iyi gelir mi?” sorusu, sandığımızdan daha politik bir sorudur. Çünkü acının nasıl tanımlandığı, kime ait sayıldığı ve hangi kurumlar tarafından “çözülmesi gerektiği” başlı başına bir iktidar meselesidir.

Aşk Acısına Psikolog İyi Gelir mi? Sorunun Siyasal Çerçevesi

Psikolog, birey ve kurumlar

Güncel dilde bu soruya verilen en yaygın yanıt nettir: “Evet, psikolog iyi gelir.” Ancak siyaset bilimi perspektifinden baktığımızda bu yanıtı biraz açmak gerekir. Psikolog, modern devletin ve modern yurttaşlığın ürettiği bir kurumdur. Duygusal acının bireysel bir sorun olarak tanımlanması, onu kamusal alandan özel alana taşır. Böylece aşk acısı, toplumsal bir mesele olmaktan çıkıp “kişisel bir baş etme problemi” haline gelir.

Bu noktada şu soru belirir: Aşk acısını bireyselleştirmek, onu gerçekten hafifletir mi; yoksa düzenin kendisini sorgulamadan acıyı sessizce yönetmenin bir yolu mudur?

Meşruiyet: Kimin acısı görünür?

Siyaset biliminin temel kavramlarından biri olan meşruiyet, sadece iktidarın değil, duyguların da hangi çerçevede kabul gördüğünü belirler. Bazı aşk acıları “anlaşılır” bulunur, bazıları ise “abartı” olarak etiketlenir. Heteronormatif, evlilik odaklı ilişkilerde yaşanan ayrılıklar çoğu zaman daha meşru görülürken; toplumun norm dışı saydığı ilişkilerdeki acılar görünmezleşir.

Psikoloğa gitmek, bu görünmezliği aşmanın bir yolu olabilir. Ancak bu yol, bireyi güçlendirdiği kadar, düzeni de rahatlatır: Acı sistemden değil, kişiden kaynaklanıyormuş gibi ele alınır.

İktidar ve Aşk: Duygular Nasıl Yönetilir?

Aşkın politik ekonomisi

Aşk, çoğu zaman siyasetin dışında bir alan gibi düşünülür. Oysa kimlerin sevebileceği, nasıl seveceği ve ne zaman vazgeçmesi gerektiği, ideolojiler tarafından şekillendirilir. Ulus-devletler, aile politikalarıyla; piyasa, romantik ilişkileri metalaştırarak; medya ise “ideal aşk” anlatılarıyla duyguları yönlendirir.

Bu bağlamda aşk acısı, bir tür “politik başarısızlık” gibi yaşanır. Birey, sadece sevdiğini kaybettiğini değil, kendisinden beklenen rolü de yerine getiremediğini hisseder. Psikoloğun devreye girmesi, bu başarısızlık hissini yeniden çerçeveleme işlevi görür: Sorun sistemde değil, uyum sürecindedir.

Psikoloji ve iktidar ilişkisi

Michel Foucault’nun bilgi-iktidar ilişkisine dair analizleri burada hatırlanabilir. Psikolojik söylem, bireyin iç dünyasını tanımlarken aynı zamanda onu düzenler. “Sağlıklı yas süreci”, “normal bağlanma”, “uygun ayrılık” gibi kavramlar, acıyı ölçülebilir ve yönetilebilir kılar. Bu, bir yandan iyileştirici olabilir; diğer yandan duygusal itaatsizliği sınırlar.

Aşk acısına psikolog iyi gelir mi sorusu, tam da bu ikiliğin merkezindedir: İyileşme mi, uyum mu?

İdeolojiler, Yurttaşlık ve Duygusal Disiplin

Neoliberal yurttaş ve kendi acısını yöneten birey

Neoliberal ideoloji, yurttaşı kendi hayatının girişimcisi olarak kurgular. Mutluluk da, acı da bireyin “yönetmesi gereken” bir projeye dönüşür. Aşk acısı bu bağlamda bir krizdir ve krizlerin çözümü için profesyonel destek almak teşvik edilir. Psikoloğa gitmek, bu yüzden modern yurttaşlığın sorumlu bir davranışı gibi sunulur.

Burada katılım kavramı ilginç bir biçimde tersyüz olur. Siyasal katılım yerine, duygusal katılım ön plana çıkar: Birey, kamusal alanda değil, terapötik alanda “aktif” olur. Soru şudur: Bu yönelim, demokratik katılımı güçlendirir mi, yoksa enerjiyi içe mi çeker?

Karşılaştırmalı bir bakış

Farklı siyasal rejimlerde duygusal acının ele alınış biçimi değişir. İskandinav refah devletlerinde psikolojik destek, kamusal bir hak olarak sunulur ve aşk acısı dahil olmak üzere ruhsal sıkıntılar kolektif refahın parçası sayılır. Daha liberal piyasa rejimlerinde ise psikolojik destek bireysel bir yatırım alanıdır. Bu fark, aşk acısına verilen yanıtın da sınıfsallaşmasına yol açar: Kimin iyileşme hakkı vardır?

Demokrasi, Duygular ve Kamusal Alan

Aşk acısı neden politikleşmez?

Demokrasilerde pek çok talep kamusal alana taşınabilirken, aşk acısı genellikle özel alanda tutulur. Oysa bu acı, iş verimliliğinden oy verme davranışına kadar pek çok alanı etkiler. Duygusal olarak yıpranmış birey, kamusal hayata daha az katılım gösterebilir. Bu da demokrasinin görünmeyen bir maliyetidir.

Psikolog, bu maliyeti birey düzeyinde azaltır. Ancak siyasal sistem, acının neden bu kadar yaygın ve derin olduğunu sormaz. Yalnızlaşma, güvencesizlik ve rekabetçi ilişkiler sorgulanmadan, birey “onarılarak” sisteme geri gönderilir.

Meşruiyetin duygusal boyutu

Bir siyasal düzen, yurttaşlarına sadece güvenlik ve refah değil, duygusal bir anlam da sunar. Eğer insanlar sürekli kırık, yalnız ve değersiz hissediyorsa; bu, düzenin meşruiyet krizine işaret edebilir. Aşk acısının yaygınlığı, tesadüfi değildir. Bağların kırılgan olduğu bir toplumda, ayrılıklar da daha yıkıcı yaşanır.

Kişisel Değerlendirmeler: İyileşmek mi, Sorgulamak mı?

Kendi gözlemlerimde şunu fark ediyorum: Psikoloğa giden pek çok insan gerçekten rahatlıyor. Duygularını adlandırmak, yalnız olmadığını hissetmek önemli. Ama aynı zamanda şu cümle sıkça duyuluyor: “Bende bir sorun var.” Oysa bazen sorun, insanları bu kadar yalnız bırakan ilişkiler rejimindedir.

Belki de mesele “psikolog iyi gelir mi?” sorusunu biraz genişletmektir. Evet, iyi gelebilir. Ama bu iyilik, bizi sadece eski halimize mi döndürür; yoksa daha adil, daha şefkatli bir toplumsal düzen talep etmemize de kapı aralar mı?

Provokatif Sorularla Bitirmek

Aşk acısını gerçekten bireysel bir mesele olarak mı görmek istiyoruz?

Psikolojik destek almak, bizi güçlendirirken hangi soruları sormamızı engelliyor olabilir?

Duygusal iyilik halini yalnızca terapötik alanlara hapsetmek, demokrasinin duygusal temelini zayıflatır mı?

Ve en önemlisi: Daha az aşk acısı çeken bir toplum, nasıl bir siyasal düzen gerektirir?

Belki de aşk acısına psikolog iyi gelir. Ama bazen, acının kendisi bize daha büyük bir şey söylüyordur: Sadece kalbimizle değil, düzenle de yüzleşmemiz gerektiğini.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort bonus veren siteler
Sitemap
ilbet bahis sitesi